Sinop, Karadeniz Bölgesi’nin orta kesiminde bulunan 5862 km2 yüzölçümüne sahip bir liman kentidir. Batısı Kastamonu, güneyi Çorum, güneydoğusu Samsun illeri, kuzeyi ise Karadeniz ile çevrilidir. 475 km uzunluğundaki sınırlarının 300 km’si kara, 175 km’si ise deniz kıyısıdır. Dağlar denize paralel olarak uzanmış olup, kuzeybatıda yükselen dağlar Merkez İlçe sahillerine 9-10 km yaklaştıkça alçalır ve sahil ovaları meydana getirir. En yüksek tepeler Ayancık’ta Çangal (1.605 m.) ve Boyabat’ta Dranas (1.345 m.)’dır. Boyabat- Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisi dışında önemli vadi yoktur. Sinop ve Boyabat düzlükleri en önemli ova benzeri yerlerdir. Önemli akarsulardan Gökırmak Boyabat ovasını sulayıp Kızılırmak’a karışır. Çatalzeytin, Ayancık, Karasu, Kanlıçay (Güzelceçay) ve Kabalı çayları Karadeniz’e dökülür. Şehrin biri kuzeybatısında, biri güneydoğusunda olmak üzere iki limanı vardır. Esas limanı, güneydoğudaki koyda bulunur. Kuzeybatısındaki Akliman ve Hamsilos Koyu eski devirlerin barınak yerlerindendir.

Sinop, her zaman yağış aldığından zengin orman ve bitki örtüsüyle kaplıdır. Ormanlar hem zengin, hem de çeşitlidir. Çam, köknar, meşe, gürgen, kayın, dişbudak, karaağaç ve kavak, başlıca ağaç türleridir. Ağaç denizi olarak nitelendirilen Çangal Ormanları, Ayancık, Türkeli ve Boyabat yörelerini kaplar. Dıranas, Göktepe, Soğuksu ve Elekdağ Ormanları da hem önemli doğal güzellikler oluşturur, hem de ekonomik bakımdan büyük değer taşır. Sinop ilindeki bitki örtüsü, çok çeşitli ağaç türlerinden oluşmuştur. İlin kıyı şeridinde Akdeniz bitkileri de görülür. Meşe defne, karaağaç, çınar, fındık, kızılcık, kayın, gürgen, karaçam ve sarıçamdan oluşan bu bitki örtüsü, yükseltinin 1.800 metreye ulaştığı kesime dek yayılır. Nemli – yarı nemli bir iklime sahip, kışları serin, yazları ılık su fazlası sonbahar ve kış mevsiminde ve orta derecede, deniz tesirine sahip, sıcaklık ve yağış parametrelerine göre mevsimler arası sıcaklık farkı fazla olmayan, yağışlar düzenli, iç kesimlerde Karadeniz iklimi ile İç Anadolu iklimi arasında geçiş bölgesi iklimi hakimdir.

Antik çağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Doğu Roma İmparatorluğu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Candaroğulları ve Osmanlı İmparatorluğu yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesi ile bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Rusların Sinop Baskını‘ndan sonra kaybetmeye başlayan kent, sur dışına güneydoğu yönde azınlık yerleşmeleri ile batıya doğru ise yönetim ve eğitim gibi kamu hizmetleri yerleşmesiyle çıkmıştır. Sinop ilinin yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı’yla başlamıştır. MÖ 7. yüzyılda bir Helen Kolonisi olarak kurulan Sinop, Antik Çağ’da Karadeniz’in en önemli kentiydi. Helenistik dönemde Anadolu’nun yerli kültürleriyle, Helenistik ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti’nin başkenti Amasya’dan sonra Sinop‘a taşındı. Bizans döneminde yöre Ortodoks Hıristiyanlığının etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir.

Antik Çağ’da, Paflagonya bölgesi içinde kalan Sinop‘un saptanabilen en eski adı, Sinope’dir. Bir söylenceye göre kent adının kurucusu olarak kabul edilen aynı bir Amazon‘dan almıştır. Bir başka söylenceye göreyse, kenti eski Yunan’da Irmak Tanrısı Asopos’un su perisi kızlarından Sinope kurmuştur. Söylenceler, MÖ 5. – 4. ve 3. yıllarda tarihlenmektedir ve aynı dönem kent sikkemeri üstünde, Sinope‘nin başı görülmektedir. Hangi söylence benimsenirse benimsesin, kentin kurucusunun Sinope olduğu kesindir. Ancak, Sinope bir su perisi ise, kentin Yunanlı kolonicilerce; Amazon ise; Anadolu’nun yerli halklarınca kurulmuş olması gerekir. Bu ikilem, dilbilim çalışmalarıyla bir ölçüde çözülmemiştir. Gerek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan’ın dışında daha çok Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan’da rastlanmaktadır. Bu da, Sinope adının yerli Anadolu dillerinde gelmiş olabileceğini göstermektedir. Ünlü Antik Çağ coğrafyacısı Strabon ise, kentin kurucusu olarak, Argonotlar’dan Teselyalı Otolikos’u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğu yazmaktadır. “Kentin ele geçirilmesi” kavramı, kolonileştirmeden önce, kentte yerli bir halkın yaşandığını ortaya koymaktadır. Strabon’un sözünü ettiği gelişmeden sonra, Sinope kenti MÖ 7. yıllarında bir kez Miletuslular’ca kolonileştirilmistir. Kent’te, sırasıyla Miletuslu Habrındas, Koos ve Krenitas dönemlerinde yerleşilmiştir. Tüm bu söylence ve tarihsel olaylar Sinop‘un ilk çağlarda yerli halkça kurulduğunu, bu yerleşimi, söylencesel Argonot seferiyle ilgili olarak bir Yunan kolonisinin izlediğini, son olarak da Miletuslular’ın burada bir koloni kurduğunu ortaya koymaktadır. Sinop’u içeren yörenin en eski adı ise “Kaşka Ülkesi” idi. Yöre Hitit imparatorluk dönemiyle çağdaş olan Kaşkalar’ın yaşadıkları topraklarda yer alıyordu. Bu ülke sınırları içindeki küçük Arauanna Ülkesi de, Sinop yöresinde bulunuyordu.

Mevcut tarihi belgelere bakıldığında, Giresun da M.Ö. VIII.’ci asırda Miletoslular’ın hakimiyeti altında idi. M.Ö.183 yılında Sinop Pontuslular tarafından alınınca, Giresun’da da Pontus dönemi başladı. Daha sonra Romalılar ve Komenoslular’ın egemenliğinde kaldı. Doğudan gelen İskit ve Kimmerler tarafından Frigler yıkılınca; bu kavimlerin hakimiyeti altına giren bölge, Ege Bölgesi’nde hüküm süren, ticaret yapan ve koloni şehirler kuran Miletoslular’ın Sinop, Samsun, Ordu koloni şehri olarak ve Kerasus adı ile kurulmuştur.

Sinop arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile zengin bir kültür mirasına sahiptir. 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. yıldönümünü yaşamıştır. Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun’a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop’a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk’ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop’a gelişleri ile başlatılmıştır. Hatta Sinop’u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini “Ne olurdu Sinop’un yarı güzelliği Ankara’da olsa idi” ifadesiyle belirtmiştir.

İnce Burun, Hamsilos Koyu, Akliman, Karakum, Sarıkum, Erfelek Takım Şelaleleri gibi doğal güzelliklerinin yanında arkeoloji ve etnografya müzeleri, Ege ve Akdeniz’i aratmayan kumsallarıyla tam bir turizm cennetidir. Bu şirin şehirde su ürünlerine dair her türlü çeşidi tadabilir ve eşsiz havasıyla ömrünüze ömür katabilirsiniz. Etrafının surlarla çevrili olması ve diğer şehirlerden ulaşımın zor olması nedeniyle günümüze kadar doğallığını koruyabilmiş nadir şehirlerimizdendir.

Son yıllarda karayolu ulaşımının gelişmesi ve Sinop Havalimanı’nın faaliyete geçmesiyle ilgi odağı haline gelmiştir. Ayrıca bilimsel nitelik olarak Karedeniz’in tek adası olan Giresun Adası (Aretias) olmasına rağmen Sinop’ta da Hamsilos Koyu’nun hemen açığında iki ada bulunmaktadır. Bu adalar koyun güney ve kuzey kısımları ile birleşmiş gibidir. Koyun kuzey yakasındaki adayı kıyıyla birleştiren bir köprü vardır. Bu köprü açık denizden gelen dalgaları da engeller. Ayrıca bu adada Akliman feneri bulunmaktadır.

Sinop 2014 yılında Türkiye’nin en mutlu seçilmiştir. Bu mutluluğa ortak olmak ve mutluluğunuza mutluluk katmak için hepinizi Sinop’a bekliyoruz.
Bizler nasıl ki aynı mahallede bulunduğumuz kişilere komşumuz diyoruz bu olaya da böyle bakabiliriz. Sinop yerli ve yabancı turist çekme konusunda Karadeniz illeri arasında ilk sıralardan bulunmaktadır. Amcamız insanlar internette Sinop’u arattığında bir şekilde Giresun’u da görmeliydi. Yani biz de farkındayız kapı komşusunu olmadıklarının 🙂
Denizden komşumuz :))
Şu bi gerçek ki Karadenizin en güzel üç ilinden biri (Giresun-Ordu-sinop)
Komsu illeri derken neyi kastettin zira sinop samsuna komsu Giresun a degil
Evet Ercan Bey komşu değiller. Ancak ben 7 yıldan fazladır bir Giresunlu olarak Sinop’da yaşıyorum ve bu şehir hakkında yazmak istedim. Çünkü iki şehrin binlerce yıllık tarihte ortak noktaları var. Tamamen bu nedenden dolayı.
Abi Ordu- Gümüşhane- Trabzon- Sivas- Erzincan bize sınırı olan şehirler gidip Sinop’u yapmışsınız. 🙂
Oo sinop en yakın komşumuz es geçmemek lazım 😀