İstanbul‘a yakın olmasından dolayı, gelişime çok müsait bir yer olan Yalova; 120.000′i aşan nüfusuyla da yaşanabilir sosyal bir şehir özelliği taşıyor. Mustafa Kemal Atatürk‘ün ‘Yalova benim kentimdir’ sözü Yalova‘nın sloganı haline gelmiş. Bu söz şehirde çoğu yerde yazıyor. Fakat resmi kayıtlarda Atatürk‘ün bu söylemine rastlanmamış.
Yalova turumuza başlamak için İDO Yenikapı Terminali‘nden yaklaşık 1,5 saat içinde İDO Yalova İskelesi‘ne vardık.
İskele, şehirde çok güzel bir yere konumlanmış. Hemen yan tarafında Yalova‘nın birçok noktasına ve ilçesine giden minibüs durakları bulunuyor. Şehri gezmeden önce Termal‘e gitmeyi hedeflediğimiz için ilk önce şehir hakkında genel bir bilgi almak için belediye binasına gittik. Fakat belediye de dahil, gittiğimiz resmi kurumlarda Yalova’ya ait bir şehir haritası ve şehir rehberi bulamadık. Bunun üzerine teknolojik imkanları kullanarak, Foursquare‘de gitmeden önce yapılacaklar listeme eklediğim mekanlardan bulunduğumuz konuma en yakın yer olan Yalova Kent Müzesi‘ne doğru yöneldik.
Yalova Kent Müzesi‘nde aradığımız herşey vardı aslında. Yalova hakkında en detaylı bilgi, ve o aradığımız şehir broşürleri burada bulunuyordu. İlk girişte verilen kulaklıklar eşliğinde müzeyi tamamen ücretsiz bir şekilde gezebiliyorsunuz. Labirente benzer şekilde tasarlanan paravanlar arasında dolaştıkça, kulaklıklardan gelen sesler de eş zamanlı değişiyor ve bilgilendirme ekranındaki videonun sesini duyuyorsunuz. Bu aslında çoğu müzede uygulanan yeni bir teknolojik sistem, fakat Yalova Kent Müzesi‘nde ücretsiz olarak ziyaretçiye sunuluyor.
Müzenin ardından fazla vakit kaybetmeden, iskelenin yanındaki Termal‘e giden araçlara binmek için minibüs duraklarına geri döndük. Bünyesinde barındırdığı termal tesislerden adını alan Termal ilçesi, kıvrımlı tek bir yol üzerine kurulmuş yerleşimlerden ve otellerden oluşuyor. Küçük bir kasaba da diyebiliriz. Kıvrımlı yolun sonunda, tepenin arkasında, Termal Tesisleri bulunuyor.

Termal Tesisleri; Atatürk Köşkü, Mide suyu, Göz suyu, Ayak suyu, Memba, yürüyüş yolları, oteller, hamamlar ve banyolardan oluşan geniş bir park aslında. Hepsi tek bir çatı altında birleşerek bu adı almış.
Atatürk‘ün Yalova seyahatleri sırasında yazlık olarak kullandığı, TBMM Milli Sarayı sayılan Atatürk Köşkü tesislerdeki ilk durağımız oluyor. Rehberi bulunmayan bir saray olan Atatürk Köşkü‘nü, bir görevli rehberliğinde geziyoruz. Atatürk‘e ait özel eşyalarında bulunduğu köşkteki eşyaların çoğu İstanbul Dolmabahçe Sarayı‘ndan getirilmiş. Fakat müzenin çok rağbet görmediği ve az kişi tarafından ziyaret edildiği belirtiliyor.
Tesislerde en çok merak edilen ve keşfedilen şifa suları, yeraltındaki sıcak su kaynaklarından devamlı bir sirkülasyon şeklinde yeryüzüne akıyor.

İçildiğinde birçok böbrek ve mide hastalıklarına iyi geldiği, hatta hastalık tedavilerinde de kullanılan Mide Suyu; tesislerde karşımıza çıkan ilk kaynak suyuydu. Aşırı sıcak olduğu için tek bir dikişte içmek oldukça zor. Yani bu yüzden içmek için elinizi kullanamıyorsunuz. Bunun üzerine ‘bardak karşıdaki büfede bulunur’ şeklinde bir yazı gözüme ilişiyor. Yanımızda pet şişe olduğu için gidip almadık, ama satıcı için iyi bir gelir kaynağı olduğu kesin. Suyu içmek için önerim elbetteki cam bir bardak olacaktır. Çünkü plastik bardak, sıcak suya fazla dayanamıyor ve kokusunu veriyor. Aslında şifa bulmak için içtiğimiz suda, su yerine pet şişenin petrolünü içtik desek daha doğru olur 🙂 Benden tavsiye, giderken yanınızda cam bir bardak götürün.
Göz Suyu‘nun ise göze iyi geldiği söyleniyor. Fakat çok sıcak olduğu için değil göze sürmeyi, elinize almakta bile güçlük çekiyorsunuz. Tabi bunun için yanınıza bir göz damlatıcısı alın demeyeceğim 🙂 Elinizi hafifçe ıstatıp gözünüze damlatmanız yetiyor.
Ayak Suyu‘nun geliş şekli diğerlerine göre biraz daha farklı. Bir dere şeklinde kaynağından gelerek akıyor. ‘Ayağımı sokup, rahat rahat sıcak suyun keyfini yaşarım’ diyorsanız, müjdeli haberi vereyim 🙂 O da mümkün değil. Ayağını 5 saniyeden daha uzun suyun içinde tutabilen olursa buraya yazsın, ödül vereyim 😛
Tesislerde kısa tur ve uzun tur olmak üzere iki farklı şekilde planlanmış yollar üzerinde doğal bir yürüyüşe de çıkabilirsiniz. Daha sonra tüm yorgunluğunuzu atmanız için, suyu doğal kaynaklardan gelen banyo ve hamamlara koşmanızı tavsiye ederim. Hamamlar biraz pahalı geliyor çoğu vatandaşa. Hatta kapıdaki bir teyzenin ilginç bir diyaloguna şahit oldum. “Allah’ın verdiği sıcak sudan para alıyorsunuz, sanki ısıtmakla uğraşıyorsunuz” diyen teyze, fiyatlardan yakınıyordu. Fiyatlar ekstra hizmetler hariç 10-15 TL arasında değişiyor. Ekstra hizmetlerden kastım; kese attırmak 20 TL, masaj yaptırmak 25 TL vs. Ayrıca evlilik cüzdanını gösteren ailelere özel iki kişilik hamamlar da bulunuyor. Fakat bunun için neden evlilik cüzdanı şartı arandığını anlamış değilim 🙂
Termal‘de bir güzel rahatladıktan sonra tekrar Yalova şehir merkezine dönmek için yola çıktık. Yalova‘nın neyi meşhur diye sorduğumda Annem Kebabı cevabını aldım. Ama asıl ilginç olan Yalova Kent Müzesi‘nde meşhur yöresel lezzetlerin başında Milföylü Yalova Kebabı bulunuyordu. Fakat bunu şehrin meşhur kebapçılarına sorduğumda, daha önce hiç duymadıklarını belirttiler 🙂 Bu konuda yorumu size bırakıyorum.
Annem Kebabı daha çok Bursa İskender‘ine benziyor. İskender‘de pide etin altındayken, Annem Kebabı‘nda eti pidenin içine koymuşlar. Bunun dışında sunuş şekli, sosları ve hatta bana kalırsa tadı bile aynıydı.

Yalova, sahillerini çok iyi kullanan bir şehir. Sahilin bir kısmında eğlence alanları, bir kısmında oturma yerleri ve yürüyüş yolları, öteki kısmında ise kocaman bir plaj bulunuyor. Yani deniz ile birlikte yapabileceğiniz bütün aktiviteler düşünülmüş.
Atatürk’ün Yürüyen Köşkü

İlk duyduğumda “Nasıl yani?” demiştim. Fakat ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk‘ün dehasıyla bunun da mümkün olduğunu gördüm. Yalova Millet Çiftliği‘nde, denize sıfır küçük bir köşk olan Yürüyen Köşk, Atatürk’ün Yalova ziyaretlerinde sıkça kullandığı bir yermiş. Yürüyen Köşk denmesinin arkasında yatan çok ilgi çekici ve ilginç bir hikaye var;
1936 yılında Yalova‘ya gelen Atatürk, köşkün hemen yanında bulunan bir çınarın dalının köşkün pencerelerine zarar vereceği gerekçesiyle kesileceğini öğrenir. Ağacın bir dalının bile kesilmesini istemeyen Atatürk, köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını ister. Bu ilginç görev İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi’ne verilir. Sorumlu baş mühendis Ali Nuri (ALNAR) binanın temellerini açtırarak raylar döşetir. Bina rayların üzerinde doğuya doğru yaklaşık 4 metre uzaklıkta kaydırılır. Böylelikle çınar ağacının dalı kesilmekten kurtulur.
Gezilmesi gereken diğer yerler
Yalova bana kalırsa bir günde gezilebilecek bir yer değil. Hatta planladığım iki yere de gidemedim. Bunlardan biri İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi, diğeri ise Karaca Arboretumu.
Osmalı Dönemi‘nde bilinen ve kanıtlanabilen ilk kağıthane, Yalova‘nın Elmacık Köyü’ne kurulmuş. İlk matbaacımız İbrahim Müteferrika tarafından işletilen bu kağıthanede ilk kez yerli kağıtlar üretilmiş.
Yalova Belediyesi, şehrinin bu özelliğinden dolayı Türkiye‘nin ilk kağıt müzesi olan İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi‘ni Yalova‘ya kazandırmış. Müzede kağıtlar hakkında detaylı bilgiler alabiliyorsunuz. Ayrıca müze atölyesinde kendi kağıdınızı üretmeniz bile mümkünmüş.
Karaca Arboretumu ise bir ağaç müzesi. İstanbul‘da bulunan Atatürk Arboretumu ile ilgili yazdığım yazıda arboretumlar hakkında geniş ve detaylı bilgiler paylaşmıştım. TEMA Vakfı‘nın kurucusu Hayrettin Karaca tarafından kurulan Karaca Arboretumu, İstanbul‘daki kadar büyük olmasa da meraklılarını bekliyor.
Yalova nüfusuna oranla birçok imkana sahip olabileceğiniz, hatta İstanbul’dan kaçıp kafa dinleyebileceğiniz bir şehir. Denize de girebilirsiniz, kültür turizmine de çıkabilirsiniz. Tabi en önemlisi ve Yalova’nın turizmi açısından büyük bir öneme sahip olan kaplıcalarda mutlaka bulunmalı, şifa sularını keşfetmelisiniz. Ayrıca 17 Ağustos Depremi‘nde yaşamını yitirenlere saygı niteliğinde anıt bulunan 17 Ağustos Parkı‘nda da mutlaka bulunmalısınız.